Bir önceki yazımı “Değişim, değişimle gelişmektedir. Dijital yaşamımızda da bilgi, uygarlığın temel taşı olmaya devam edecektir.” satırıyla bitirmiştim.
2004 yılında kaleme aldığım “Küreselleşen Dünya’da Bilgi Paylaşımı ve Kütüphaneler” başlıklı kitabıma “Kitap Hakkında” başlığı altında görüşlerini yazan değerli hocam rahmetli Prof. Dr. Berin U. Yurdadoğ; “…“Bilgi güçtür…” gerçeği yüzyıllardır tekrarlanan bir slogan halinde. Ancak bilginin güç haline gelebilmesi, ona erişmek, onu yaygın biçimde kullanmakla doğru orantılı. Bugün gelişmişlik ölçütü de bilgi olmakta. Eskiden gelişmiş olduğu kabul edilen ülkeler sanayi alanındaki başarılarıyla bu niteliği sergiliyorlarken, çağdaş gelişmişlik, bilginin üretimi, yaygın olarak kullanımı ve ihracıyla ilgili. Çünkü artık bilgi alınıp satılan bir meta haline dönüşmüş durumda. Bu “bilginin ham maddesi”nin yine “bilgi” oluşu gerçeği eklenirse bilginin neden hayati önem taşıdığı daha belirgin hale gelir. Küreselleşme sürecinde “bütüne entegre olarak” bilgi üretme, bilgi kullanma, bilgi paylaşma kapasitemiz arttırılmalı, gereksinim duyan kişiye gereksinim duyduğu bilgiye gereksinim duyduğu anda erişme olanağı sağlayacak hizmet anlayışı benimsenmeli, bilgilenme uçurumlarını ortadan kaldıracak, fırsat eşitliği yaratacak kuruluşların çağdaşlaşması öngörülmelidir.” notunu düşmektedir.
Bildiğimiz gibi dijital çağ, dijital devrimin ortaya çıkması sonucu meydana gelmiştir. Bilgisayar, WEB ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler beraberinde dijital devrimin gelişmesini de hızlandırmıştır. Bu değişim rüzgârı toplumlarda iki olguyla birlikte ilerlemiştir. Bir yandan enformasyon alanındaki hızlı gelişme diğeri de toplumların sosyo-kültürel alandaki farklılıkları. Her ülke kendi sosyo-kültürel dinamiklerine göre yaşanılan bu değişimlerden payını almış ve almaktadır.
Dijital devrimi yakalama ve geliştirme çabası içinde olan ülkeler ürettikleri mal ve hizmetleri dijital ortama taşıma yarışı içine girerken bazı ülkeler, toplumlar veya şirketler geleneksel üretim teknikleriyle faaliyetlerini sürdürme yarışı içinde kalmışlardır. Dünyaca kabul görmüş yayınevleri geçmişe dönük yayın çalışmalarını da dijital ortama aktararak veri tabanlarını oluşturarak kartelleşmeye gitmişlerdir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de birer bilgi fabrikası olan üniversiteler üretilen bilgiye erişim noktasında konsorsiyumlar kurarak bilginin paylaşımı noktasında önemli gelişmeler sağlamışlardır. Ülkemizde de 2000’li yıllarda ANKOS (Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu) daha sonraki süreçte TÜBİTAK bünyesinde EKUAL (Elektronik Kaynaklar Ulusal Akademik Lisansı) kurulmuş ve veri tabanlarına Türk Üniversite Kütüphanelerinin uygun şartlarda abone olunmasını sağlamıştır. Kurulan bu konsorsiyum aracılığıyla yüzbinlerce kitap ve makale elektronik ortamdan erişilebilir olarak hizmete sunulmuştur. Ancak akademik anlamda yürütülen bu çalışmalar yabancı dildeki kitaplara erişim imkanı sağlamıştır. Türkçe kaynaklara elektronik ortamdan erişim ile ilgili Türk yayınevleri gerekli ciddiyeti göstermemiş ve bu konuda sınıfta kalmışlardır.
We Are Social 2020 raporuna göre İnternet, sosyal medya ve mobil kullanıcı istatistikleri 4.54 milyar internet kullanıcısı, dünya nüfusunun %59’u, 3.80 milyar sosyal medya kullanıcısı, dünya nüfusunun %49’u, 5.19 milyar mobil kullanıcısı, dünya nüfusunun %67’sini oluşturmaktadır.
Türkiye açısından konu değerlendirildiğinde de; 62 milyon internet kullanıcısı, Türkiye nüfusunun %74’ü, 54 milyon sosyal medya kullanıcısı, Türkiye nüfusunun %64’ü, 77 milyon mobil kullanıcısı, Türkiye nüfusunun %92’sini oluşturduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü gibi dünya nüfusunun % 59 internet kullanıcısı iken Türkiye nüfusunun % 74 internet kullanıcısının var olduğu görülmektedir. Bu verilerde gösteriyor ki, Türkiye’de internet kullanıcı oranının dünya nüfusu oranının üstünde olduğu görülmektedir.
Bu bağlamda, yine We Are Social 2020 raporuna göre sosyal medya kullanıcı sayısı 3.80 milyara ulaşmış durumda. Dünya genelinde her iki kişiden biri sosyal medya kullanmaktadır. Türkiye açısından konuyu incelediğimizde de, yine We Are Social 2020 raporuna göre sosyal medya kullanıcı sayısı 54 milyona ulaşmış durumda. Türkiye nüfusunun %64’ü sosyal medya kullanmakta olduğunu görüyoruz.
İnternet ve sosyal medya kullanımının hızla arttığı Türkiye’deki yayınevlerinin geleneksel yayıncılık anlayışından bir türlü kopamamaları ve dijital ortamdaki verilerin kopyalama karşısındaki endişeleri onların dijitalleşme alanındaki gelişmelerine en büyük engel teşkil ettiği görüşleri bu çağa ayak uydurma konularındaki başarılarını gölgelemektedir. Aslında dijitalleşmenin aşağıda belirttiğimiz ticari boyutu ile ilgili verileri incelendiğinde günümüz ve geleceğin ticari platformların dijital ortamlarda olduğu görülmektedir..
Dijitalleşmenin ticari boyutunu We Are Social 2020 raporundaki verilere göre incelediğimizde de, 16-64 yaş arasındaki kullanıcıların son 30 günlük E-Ticaret aktivitelerine göre İnternet kullanıcılarının; %80’inin online ürün araması yapmakta ve %90’ı online mağaza ziyaretleri gerçekleştirmekte olduğunu görmekteyiz. Tüm bu veriler ışığında görülmektedir ki, tüketici, dijital dünya ile entegre olmuş olup sosyal medya ve e-ticaret yaşam kültürlerinin içinde yer almıştır.
TÜİK’in 2019 yılı verilerine göre ülkemizde 2019 yılında 61 bin 512 kitap yayımlanmıştır. Kültür harcamaları %4,7 artarak 56 milyar 957 milyon 673 bin TL olduğunu ve İnternet üzerinden alışveriş yapma oranı %34,1 olduğunu görüyoruz.
Türkiye’de 2006 yılında kurulan Hiperlink firması tarafından 2009 yılında “Hiperkitap” markasıyla kurulan Türkiye’nin ilk online kütüphanesi, 3.300 kitapla yola çıkmış, bugün 400 den yayınevi 25.000 den fazla e-kitapla dijital dünyada yer almaktadır. Türkiye’de 2019 yılında toplam 61.512 adet kitap üretimi yapıldığı düşünülürse Türkiye’nin ilk online kütüphanesinin bu hizmetiyle bütünleşen yayınevi ve e-kitap sayısının ne kadar yetersiz olduğu da görülmektedir. Aslında Hiperkitap veri tabanına Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi başta olmak üzere T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 100’e yakın üniversite kütüphanesi ile bazı belediye kütüphanelerinin abone olduğu düşünülürse pazar payının ne kadar yüksek olduğu ve yayınevlerinin yayınladıkları yayınlara okuyucuların hızlı ulaşabilmesi ve yayının tanınırlığının artması açısından önemli olduğu da görülmektedir. Ayrıca bu veri tabanına dönemler içinde Harvard Hukuk Fakültesi, Yale Üniversitesi, Kırgızistan Manas Üniversitesi gibi uluslararası üniversitelerinin abone olması ülkemizde üretilen bilginin uluslararası boyuta taşınması ve ticarete dönüşmesi de önemlidir. Türkiye’de online akademik portalına Sayısal Kitap, Turcademy gibi firmaların eklenmesi de ülkemizdeki Türkçe e-kitap online kütüphane olgusunun gelişimine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır.
UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) dünyadaki okuma alışkanlıkları raporuna göre Türkiye, kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86'ncı sırada; Gambiya, Fildişi Cumhuriyeti gibi Afrika ülkeleriyle birlikte yer alıyor. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan süre günde yalnızca bir dakika. Dahası da var, kitap okumaya bu kadar az süre ayrılırken televizyon izlemeye 6 saat, internete 3 saat ayrılıyor.
Prof.Dr.Emre Kongar 7.10.1993 tarihinde Edirne’de verdiği bir konferansında “Elektronik Kültürün Kölesiyiz.” diye seslenmiş ve konuşmasına “Bunu hiç unutmayın. Bugünü yarın anımsarsanız bir sakallı, gözlüklü müsteşar gelmişti Ankara’dan bize o sempozyumun başında “Okuduğunuz kitabın efendisi seyrettiğiniz televizyonun kölesisiniz dediydi diye anımsarsanız ben bugün bütün açış konuşmamın ödülünü almış olacağım.” demişti. Bugün yukarıdaki istatistiki rakamlarda görüldüğü gibi görsel kültürün ve sosyal medyanın kölesi durumundayız.
Tüm meslektaşlarımın 57. kütüphane haftasını kutluyor, ülkemize ve mesleğimize yenilikler getirmesini diliyorum.