Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk, “Dünya’da Her Şey Kadının Eseridir.” diyerek kadının önemini tüm dünyaya duyururken, “Bir toplumun yarısı zincirlerle bağlıyken, diğer yarısının yükselmesi mümkün değildir.” sözleriyle de kadının dünya toplumundaki önemini ve cinsiyet ayrımı yapmadan tüm insanların eşit ve özgür koşullarda yaşaması gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk, bu fikirlerini de toplum yaşamına kazandırmak için gerekli yasal düzenlemeleri hızla çıkartarak hayata geçirmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kadınlar, eğitimde erkeklerle eşit bir statü elde etmiştir. 1926 tarihli Medeni Kanun, Türk kadınına, aile ve toplum hayatında batılı ülkelerden daha geniş haklar vermiştir. 1928 yılında Türk kadınının görev almadığı avukatlık mesleğine kadınları da katmış, 1928 tarihinde de Türk kadın doktorların 10 sene müddetle mecburi hizmetten muafiyetleri hakkında kanunu çıkararak, kadınların tıbba ilgisini artırmış; 1930 yılından itibaren de kadın doktorlar görev yapmaya başlamıştır. 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu ile kadınlara, belediye meclislerine üye seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Daha sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanınmıştır. 1936 yılında yürürlüğe giren İş Kanunu, kadınların çalışma hayatına düzenleme getirmiştir. Dünyada ilk uluslararası kadın kongresi, 18 Nisan 1935 tarihinde Atatürk’ün himayesinde İstanbul’da toplanmıştır.
Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında “Kadın ve Kadın Hakları” konusunda devrim niteliğinde böylesi yasal düzenlemeler ve çalışmalar yapılırken günümüzde ise kadın, “Kadına Yönelik Şiddet” haberleriyle anılmaktadır. Kadınlar bir toplumun yaratıcı gücü olup sevginin, şefkatin, hoşgörünün, üretkenliğin kaynağı, barışın, uygarlığın güvencesidir. Kadına yönelik şiddet, kadınların yaşama, sağlık ve beslenme, eğitim, gelişme, toplumsal ve ekonomik yaşama katılım gibi temel insan haklarını ve özgürlüklerini ihlali olup, kadınlar ve erkekler arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan önemli bir sorundur.
Kadın cinayetlerini durduracağız platformu yayınlamış olduğu raporunda 2010-2020 yılları arasında Türkiye'de 2.296 kadının öldürüldüğünü belirtmektedir. 2021 yılı raporunda da, erkekler tarafından 280 kadının öldürüldüğü, 217 kadının da şüpheli şekilde ölü bulunduğu verisini vermektedir. Birleşmiş Milletlere göre de Türkiye, kadın cinayetlerinde 151 ülke arasında 67. sırada yer almaktadır.
Kadına şiddeti önlemek ve mücadele etmek amacıyla, 7 Nisan 2011'de Strazburg'da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları'nın 1111. toplantısında kabul edilen, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11 Mayıs 2011 tarihindeki 121. toplantısında imzaya açılmıştı. İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle de adı kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak adlandırılmıştı. Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş, Türkiye ilgili sözleşmeyi 11 Mayıs 2011'de ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentosunda onaylayan ilk ülke olmuştu. Bu gelişmelerin ardından 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözleşmenin feshedilmesine karar verilmiştir. Bu karardan sonra TBMM'de kurulan Kadına Yönelik Şiddetin Nedenlerini Araştırma Komisyonuna sunum yapan Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Nüfus Etütleri Enstitüsü yöneticileri, Türkiye'de her 10 kadından 4'ünün yaşamının bir döneminde şiddete maruz kaldığını verilerle ortaya koymuştur. Buna göre çocuk yaşta evlenenler cinsel, fiziksel, duygusal olmak üzere şiddetin her türüne maruz kalırken, çocukluğunda cinsel istismara uğrayanların oranı yüzde 9'u buluyor. Boşanmış veya ayrı yaşayan kadınların yüzde 75'i ise fiziksel şiddet mağduru olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Yapılan çalışmalarda ortaya çıkan diğer bir sonuç da, eğitim düzeyi düştükçe kadına şiddet oranının yüksek olduğu gerçeğidir.
Bugün dünyada var olmamızın kaynağı, yaşam arkadaşımız olan kadınlarımız ile ilgili 2021 yılı Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre de; ülkemizdeki toplam nüfusun % 49,9'unu kadınlar, oluşturmaktadır. Hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre de; 2020 yılında, Türkiye'de 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin oranı % 42,8 olup bu oran kadınlarda %26,3, erkeklerde ise %59,8 olmuştur. Edirne’nin toplam nüfusu 412.115 olup cinsiyetlere göre baktığımızda da 207.863’i erkek (% 50.44), 204.252’i de kadınlardan (% 49.56) oluştuğunu görüyoruz.
Yine 2021 yılı verilerine göre kadınlarımızın mesleki dallara göre dağılım oranlarına baktığımızda da; T.B.M.M’deki Kadın milletvekili oranının % 17.4, Vali ve Kaymakam oranının % 4.7, Yükseköğretimde görevli profesörler içinde kadın profesör oranının % 32.4, Yönetici pozisyonundaki kadın oranı % 19.3, Kadın polis oranı 8.5, kadın büyükelçi oranı 26.5, olduğu görülmektedir. Rakamlar incelendiğinde meslekler arasında da eşitsizliğin ve adaletsizliğin varlığı göze çarpmaktadır.
Yaşamımızda cinsiyet farklılığına göre iş gücü, yaşam kültürü, eğitim alanlarındaki eşitliği sağlamak ve bu alanda duyarlı bir toplum yaratabilmek için konu ile ilgili eğitim ve akademik çalışmaların artırılarak sürdürülmesi gerekmektedir. ULAKBİM bünyesinde kurulan “Dergipark” veri tabanında yapmış olduğum “Kadına Şiddet” taraması sonucunda 7.003 makaleye erişim sağlanmıştır. Bu sayının artırılması için yerel, ulusal ve uluslararası alanda akademik çalışmaların, eğitim faaliyetlerinin çoğaltılması gerekmektedir.
Kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını iyileştirmek için sorumluluğu bulunan tüm kurum ve kuruluşlarca çalışmaların yapılması ve olumsuz göstergelerin işaret ettiği alanlarda iyileştirilmelerin hızlandırılması gerekliliği bir gerçektir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun.
Ender BİLAR
www.enderbilar.com